“Bu halka saldıramayız, onlar bizden daha güçlü… Boydan boya araştırdığımız ülke, içinde yaşayanları yiyip bitiren bir ülkedir. Üstelik orada gördüğümüz herkes uzun boyluydu. Nefiller’i, Nefiller’in soyundan gelen Anaklılar’ı gördük. Onların yanında kendimizi çekirge gibi hissettik, onlara da öyle göründük.” (Say. 13:31–33)
Tanrı halkını süt ve bal akan ülkeye getirme vaadi vermişti. Mısır’dan çıkış sırasında hiçbir engelin O’nun tasarısını bozamayacağını ve vaadine sadık olduğunu kanıtlamıştı. “Bizim Tanrımız göklerdedir; ne isterse yapar” (Mez. 115:3). Ancak on iki adam Kenan diyarına gittikleri zaman o kadar büyük insanlarla karşılaştılar ki, kendilerini çekirge gibi hissettiler! Bu bilgiye dayanarak, ülkeyi fethetmek imkânsız görünüyordu. Bu bize, korktuğumuz şeylerin bizi kontrol ettiğini hatırlatır. Adamların korkusu Kenanlılar’dı. Aslında Mısır’a, yani dört yüz yıl zalim bir şekilde köleleştirildikleri yere dönmeye bile hazırdılar!
Tanrı halkını vaat edilen ülkede istiyordu. Öyleyse neden en başta adamlar gönderdi? Sanki Tanrı’nın onların edineceği bilgiye ihtiyacı varmış gibi! Eğer adamlar hiç gitmeseydi, bu korkudan sakınabilirlerdi. Hatta en iyisi, onlar gelmeden önce Tanrı’nın insanları oradan uzaklaştırması olurdu. Neden Tanrı böyle yaptı?
Tanrı, İsrail’in rakibinden küçük olduğunu ve kendi güçleriyle hiçbir şansları olmadığını biliyordu. Ancak onların Tanrı’nın, kendilerini küçük hissettiren insanlardan daha büyük olduğunu bilmeleri gerekiyordu. Başka bir deyişle, Tanrı kendi halkının kendisine güvenmesini istiyordu.
Tanrı’ya Güven
Küçük oğlum hâlâ yüzmeyi öğreniyor ama onu tutacak birisi olduğunda derinlere atlamaktan zevk alıyor. Havuzda olduğumu ve ona “Oğlum, atla! Söz veriyorum, seni tutacağım” dediğimi, ama onun bana “Baba, atlamak istiyorum ama beni tutman mümkün değil. Vazgeçtim” dediğini hayal edin. Beni onurlandırmış olur mu? Hayır! Benim kendisini yakalayacağıma güvenip de havuza atlayarak beni onurlandırmış olur. Aynı şekilde, Tanrı’ya güvendiğimiz zaman O’nu onurlandırmış oluruz.
Oswald Chambers bir keresinde şöyle demiştir: “Tanrı ya insan gücünün ve kaynaklarının yokluğunda ya da bunlara duyulan güven tümüyle bırakıldığında tasarısını gerçekleştirebilir. Tarih boyunca Tanrı önemsiz kişileri seçmiş ve kullanmıştır çünkü onların kendisine olağanüstü bağımlılıkları, O’nun kendi gücünü ve lütfunu eşsiz bir şekilde göstermesini mümkün kılmıştır. Önemli kişileriyse yalnızca kendi doğal becerilerine ve kaynaklarına bağımlı olmayı reddettikleri zaman kullandı.”
Düşünün: Tanrı’ya itaati korkutucu kılan ne tür koşullarla uğraşıyorsunuz? Bu koşullar Tanrı’ya güvenmeniz için nasıl birer fırsat olabilir?
Düşünün: Bazen Tanrı’nın yalnızca parlak, yetenekli ve güçlü insanları kullandığı varsayımına kapılırız. Oswald Chambers’in bize hatırlattığı gibi, Tanrı bizim zayıflığımızı kendi gücünü göstermek için sahne olarak kullanır (bkz. 2.Ko. 12:9-10). İçinde bulunduğumuz durumda bu size nasıl bir umut sunuyor?
Harekete Geçin: Gönderilen adamlar korkuyla felç oldular çünkü insanları büyük, Tanrı’yı küçük görüyorlardı. İnsanlara korkuyla her baktığımızda, Tanrı’nın kim olduğunu hatırlamak için ona iki kez bakmalıyız. Bundan sonra korkuyla ayartıldığınızda iki sütunlu bir liste yapın. Bir sütuna kaygılarınızı kaydedin, diğerini de Tanrı’nın kim olduğunu ve neler vaat ettiğini kendinize hatırlatmak için kullanın. Hatırlamakta zorlanıyor musunuz? Önünüzde açık bir Kutsal Kitap’la Tanrı’ya bağlı bir dostunuzdan listeyi yazmanıza yardımcı olmasını isteyin.
Yazar: ZACH SCHLEGEL