“Rab’bin Ruhu üzerimdedir. Çünkü O beni yoksullara Müjde’yi iletmek için meshetti. Tutsaklara serbest bırakılacaklarını, körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için, ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak ve Rab’bin lütuf yılını ilan etmek için beni gönderdi.” (Luk. 4:18–19)
Keder bizi daima başkalarına doğru dışarı dönmek yerine, kendi içimize dönmeye ayartır.
Derin bir şekilde kederlenen herkes tam olarak ne demek istediğimi bilir. Tek yapmak istediğimiz kıvrılıp cenin pozisyonu almaktır. Başkasıyla ilgilenmek şöyle dursun, kendimize bile güçlükle bakarız.
Tanrı bunu anlıyor. Bizim acımızı anlıyor. Ancak bizim de uzun süre cenin durumunda durmanın sağlığımıza iyi gelmediğini, O’nu yüceltmediğini ve başkalarına yararlı olmadığını anlamamızı istiyor. Bu nedenle, bütün tesellinin kaynağı olan Tanrı, başkalarını teselli edebilmemiz için bize kendi tesellisini sunuyor (bkz. 2.Ko. 1:3-7)
Peki ama bunun, bizim bugünkü metnimizle ne ilgisi var? Bağlamı düşünün. Dönek kalabalık, ilk başta “İsa’yı övüyor, ağzından çıkan lütufkâr sözlere hayran kalıyordu” (Luk. 4:22). Ona sırtlarını dönmeleri içinse sadece beş altı ayet yeterli oldu: “Havradakiler bu sözleri duyunca öfkeden kudurdular. Ayağa kalkıp İsa’yı kentin dışına kovdular. O’nu uçurumdan
aşağı atmak için kentin kurulduğu tepenin yamacına götürdüler” (Luk.4:28-29).
Karanlıkta yaşayan halk, büyük bir ışık gördü
Keder ve reddedilme karşısında bile İsa’nın tepkisi ne oldu? Cenin durumunda değil, hizmet durumundaydı. Yetişmiş olduğu ama şimdi O’nu öldürmek istedikleri yer olan Nasıra’dan ayrılarak Kefernahum’a yerleşti ve Yeşaya’nın başka bir peygamberliğini yerine getirdi. “Karanlıkta yaşayan halk, büyük bir ışık gördü. Ölümün gölgelediği diyarda yaşayanlara
ışık doğdu” (Mat. 4:16).
İsa Mesih’in tümüyle Tanrı ve tümüyle insan olduğunu biliyoruz (bkz.Luk. 2:52). Hayatın acısını derinden hissettiğini biliyoruz. O acılar adamıydı. Bu Tanrı-insan, bu tümüyle insan olan İsa, kendi halkı tarafından reddedilirken, karanlıkta olanlara ışık tutmaya devam ediyor.
Biz hayatımızdaki karanlığa, acıya ve kayba ağıt yakarken dahi, başkalarına ışık tutabilir miyiz? Eğer ışık kaynağımız Göksel Babamız’la ilişkimizse tutabiliriz. İsa’nın kimliği, beraber yetiştiği insanların kendisi hakkında neler düşündüğüne odaklı değildi. Kimliği Tanrı’nın kendisiyle ilgili ne düşündüğüne odaklanmıştı. “Göklerden gelen bir ses, ‘Sevgili Oğlum budur, O’ndan hoşnudum’ dedi” (Mat. 3:17).
İsa kendi memleketinde reddedildiği için kederlendiği halde, Babası’ndaki kimliğinin ışığında yaşıyordu. O, sevilen ve sayılan Oğul’du. Tanrı’nın bizimle lütfa dayalı ilişkisinin ışığında yaşadığımız zaman, kederli olsak dahi, başkalarına lütuf ışığı sunabiliriz.
Düşünün: Kederinizde kendi içinize dönüp cenin pozisyonunda kalma ayartısına ne zaman kapıldınız? Hepimiz oradan geçtik. Bunu kabul etmek normaldir.
Düşünün: Kederinizin ortasında dahi başkalarına dönmek için ne gerekir? Mesih’teki Tanrı tarafından sevildiğinizi ve sayıldığınızı bilmek bugün hizmet odağını korumanıza nasıl yardımcı olabilir?
Yazar: BOB KELLEMEN