“Şimdi yüreğim sıkılıyor, ne diyeyim? ‘Baba, beni bu saatten kurtar’ mı diyeyim? Ama ben bu amaç için bu saate geldim. Baba, adını yücelt!” (Yu. 12:27–28)
İsa, Getsemani’de kâsenin kendisinden uzaklaştırılması için dürüstçe dilekte bulunur. Ancak Babası’na sonsuz adanmışlıkla, kendi isteğini O’nun isteğine teslim eder. “Yine de benim değil, senin istediğin olsun” (Mat. 26:39).
İsa’nın Getsemani’deki sıkıntısını sık sık okuruz, üzerinde düşünürüz ve vaaz edildiğini duyarız. Ancak İsa’nın Yuhanna 12’deki sözleri, böyle bir farklılık mümkünse, belki daha bile güçlüdür. Yakında ölmek zorunda olduğunu paylaşan İsa, ağır bir sıkıntı duyduğunu, büyük bir çalkantı yaşadığını ifade ediyor. Tedavisi mümkün olmayan bir hastalığın ya da yaklaşan ölümünün haberini alan herkes için bu son derece anlaşılabilirdir. Dünyamız alt üst olur ve tersyüz ediliriz. Şimdi ne olacak?
Dünkü okumamızda iki kör adam merhamet diye feryat ederek şifa istiyordu. Bunun yanlış bir yönü yoktu. İsa da aynı seçeneğe sahiptir. Hatta bunu özellikle tanımlar: “Ne diyeyim? ‘Baba, beni bu saatten kurtar’ mı diyeyim?”
Ancak İsa, daha derin bir ruhsal sorunu tanımlar. Kendimizi korumak için mi yoksa Tanrı’yı yüceltmek için mi ricada bulunuyoruz?
Rab’bin Adına Övgüler Olsun!
İsa’nın yaklaşan ölümüyle yüzleşirken nihai amacıyla nasıl mücadele ettiğini dinleyin. “Ama ben bu amaç için bu saate geldim. Baba, adını yücelt!” İsa’ya yaraşır keder, kayıptan kurtulma arzusu konusunda dürüsttür. Ancak kayba ya da kazanca bakmaksızın nihai arzumuz olan Tanrı’yı yüceltmeye adanmıştır. “Rab verdi, Rab aldı. Rab’bin adına övgüler olsun!” (bkz. Eyü. 1:21).
Kederin, kaybın ve acıların gerçek tanrıyı/Tanrı’yı ortaya çıkardığı söylenir. Çoğunlukla, bir şey kaybettiğimiz zaman, kaybettiğimiz şeyin aslında yüreklerimizin putu olarak tapındığımız sahte bir ilah olduğunu keşfederiz. Defalarca söyledik ancak en azından bir kez daha söyleyelim. Kaybımıza derin bir şekilde kederlenmenin yanlış bir yönü yoktur. Acımızdan ve değişen koşullardan kurtulmaya Tanrı’nın yüceliğinden daha büyük öncelik vermekse çok yanlıştır.
Hem Tanrı’yı yüceltirken kayıp için kederlenmek, hem de Babamız’a teslim olurken acımızı hissetmek. İsa her ikisini de ortaya koyuyor. Acımızda siz ve ben neler söyleyeceğiz? “Beni bundan kurtar” mı yoksa “Baba adını yücelt” mi?
Keder ve kayıp yön duygumuzu o denli bozar ki, amacımızın bizden çalındığını hissederiz. Ama amacımız ya acımızla baş etme şeklimizin etrafında dönüyorsa? Peki ya bizi müthiş ve harika bir şekilde yaratan sevgiyle dolu, mutlak egemen Tanrımız, koşullarımızı tam böyle bir zaman için bilgelikle ve ilgiyle yönlendirmişse ve amacı bizi seyreden dünyaya badirelerin ortasında güvenin ne anlama geldiğini göstermekse?
Düşünün: Soruyu her birimiz tekrar soralım: Acımda ben ne söyleyeceğim? “Beni bundan kurtar” mı yoksa “Baba, adını yücelt” mi?
Düşünün: Sonsuz amacınızın bir kısmının, sizi seyreden dünyaya badirelerin ortasında güvenmenin ne anlama geldiğini göstermek olduğunu düşündünüz mü? Bu hafta Tanrı’ya teslim olmanız ve Babanız’ın iyi yüreğine güvenmeniz nasıl olurdu?
Yazar: BOB KELLEMEN