5 yıl önce katıldığım kanat kampının son gününde ortada bunun gibi birçok kart vardı, dua edip bir kart almamız istenmişti. Önce başkalarının almasına izin verdim önümde çok seçeneğin olmasını sevmem diye. Sonra kartlar azalınca ben de öne gittim, bir kart seçmek için eğilip hepsini inceledim. Seçmek zordu, hepsinin mesajı iyiydi. Sonra bu kart gözüme ilişti, 1 değil 2 taç vardı üstünde ve “bizim gibi bir olsunlar” yazıyordu. Yanımdaki kardeş “Rab bu kartla sana ne demek istiyor düşün, bu konuda seni harekete geçirmek istiyor olabilir” dedi. Aklıma hemen Ankara’daki gençler geldi, gençken hepimiz benciliz kendi isteklerimizi diretir başkalarının bizim isteklerimize göre eğilip bükülmelerini isteriz ama acaba Ankara’daki gençler tüm bu istekleri bırakıp bir olabilir mi? Ben onlara nasıl yardım edebilirim? Diye düşündüm, daha kendim de o bencil gençlerden biriyken.
Bu olayın üstünden 5 yıl geçmiş ve bakıyorum da bu isteğim/duam aslında artık sadece gençlere yönelik değil. Bencilliğimiz gençlikle sınırlı olsaydı keşke. Kilisemde, şehrimde, ülkemde her yerde kardeşler arasında o kadar acı var ki.. Kutsal Kitap’ta iyi ağaçlar olduğumuz meyvelerimizden belli olacak diye yazıyor (Matta 7:17-18). Peki biz müjdeyi duyup inanmayan, kendilerine bazen acıdığımız bazen sabırsızlıkla “Neden inanmıyorlar?” Diye ısrar ettiğimiz kilise dışında kalan insanlara hangi tatlı meyvelerimiz olduğunu söyleyebiliriz? Çekişme dolu kiliselerimizle mi övüneceğiz? Yoksa gruplanmalarla dolu gençlik toplantılarımızla mı? Ya da fark etmeden yer yer dedikodu etmek için fırsat aradığımız kadın toplantılarımızla mı?
Bu yüzden benim duam aynı kaldı: “Onlar gibi bir olalım.” Bu taçlardan biri bizim; Mesih’e iman ettiğimizde hak etmediğimiz ama lütuf sayesinde aldığımız aklanmayla kutsallıkta O’na benzer olan yeni yaradılışa sahip olduğumuzdan dolayı bize bağışlanan taç. Bu taç bazen bana ağır geliyor, hak etmediğimi söylüyorum kendime. Ama Tanrı beni layık gördü, bu tacı da yükünün altında ezileyim diye değil kim olduğumdan emin bir şekilde ilerlemem için verdi. Bu taca baktıkça günahlarımın altında ezilmeyeceğimi ve zaferle bu çürük benliği yenebileceğimi anımsıyorum. Diğeri bizim başkalarına vereceğimiz taç. Kendim gibi kardeşimi önemli, biricik sayıyor muyum? Onu kutluyor, onun için seviniyor, onun için kendimi feda ediyor muyum? Onun ağzından çıkanları ciddiyetle dinliyor, isteklerine kulak veriyor muyum? Almadan önce sevinçle verebiliyor muyum? Onun başına taç takıp onun önemli ve saygıya değer biri olduğunu yürekten ilan edebilir miyim?
Aklımda dönüp duran bu sorularla sizleri baş başa bırakmak istiyorum. Dilerim ki Rab bizim yüreklerimizin gözlerini açar ve hepimiz yeni gözlerle görür, yeni bir yürekle konuşur, yeni bir bilgelikle birbirimizi severiz.
Berfin Selim