Ve işte, yol kenarında oturan iki kör, İsa’nın geçtiğini işitince, “Ya Rab, bize merhamet eyle, sen, ey Davud oğlu!” diye bağırdılar. (Mat. 20:30 – Kitabı-ı Mukaddes Çevirisi)
Kutsal Yazılar’ın edebi güzelliğini seviyorum. Matta’nın ilk cümlesindeki ironiyi düşünün: “Ve işte” Bu görmek, dikkate almak, dikkatlice bakmak için bir ünlemdir. İroni neresinde? İki kör adam bakmaktalar! Fiziksel olarak kör oldukları halde ruhsal görüşe sahiptirler. Görsel değil, işitsel yetilerini kullanırlar. İsa’nın oradan geçtiğini duyarlar.
Kayıp zamanlarında, Tanrı’nın sonsuz Sözü’nü duymak ve geçici kederimize uygulamak için ruhsal işitme yetimizi kullanmalıyız. Kederin içerisinde Müjde merkezli şifa, Kutsal Yazı ironisini –bizi Tanrı’nın iyi yüreğine karşı körleştiren acı verici kayıp ve ıstırapla etrafımız kuşatıldığı zaman bundan daha büyük olan kurtuluş öyküsünü– görebilmeyi gerektirir.
Matta’nın edebi sanatçılığı, yalnızca kör olup da gören insanları değil, gördüğü halde ruhsal yönden kör olan insanları da resmeder. Kör olanlar merhamet için feryat ederken, ruhsal körlerden oluşan kalabalığın feryadı bambaşkadır. “Kalabalık onları azarlayarak susturmak istedi” (Mat. 20:31).
Kaçımız kederimizde susturulmak istendik? “Hadi atlat artık şunu. Zamanın bütün yaraları iyileştirdiğini bilmiyor musun? Üzerinden çok fazla zaman geçti!” Bunlar körlerin yalanlarıdır. Zaman iyileştirmez. Zamansız Olan iyileştirir.
Tanrı, Merhamet Eder
İki kör adam bunu anladığı için daha çok bağırdılar. “Ya Rab, bize merhamet eyle, sen, ey Davud oğlu!” (Mat. 20:31). Merhamet etmek, bir başkasının halinden anlamaktan çok daha fazlasıdır. Halden anlamayı eyleme dökmeyi içerir. Kederden şifa bulmak, ısrarla dilekte bulunmayı gerektirir. Tanrı’nın merhamet feryadımızı duyduğuna ve bize yardımcı olmak için harekete geçtiğine dair pes etmeyen bir güven gerektirir.
İnsanlar kederimizi susturmaya çalıştıkları zaman İsa’ya daha çok feryat edin. “Davut Oğlu’na” feryat edin. Bu, Mesih’e ait bir unvandır. İki kör adam baktılar ve kalabalığın kör olduğu o gerçeği, yani İsa’nın vaat edilen Mesih olduğu ve şifanın yalnızca O’ndan geldiği gerçeğini gördüler.
Kederin bir sesi olmalıdır. İsa seslendirilen kedere şefkatle karşılık verir. “İsa durup onları çağırdı. ‘Sizin için ne yapmamı istiyorsunuz?’ diye sordu. Onlar da ‘Ya Rab, gözlerimiz açılsın’ dediler. İsa onlara acıdı, gözlerine dokundu. O anda yeniden görmeye başladılar ve O’nun ardından gittiler” (Mat. 20:32-34).
İsa şefkatli rehberliğiyle, insanın içine işleyen, bizlere de sormak istediği soruyu bu adamlara sorar: “Sizin için ne yapmamı istiyorsunuz?” Onlar içten bir yanıt verirler ve İsa şefkatle karşılık verir. O yürekten hisseder ve iyileştirmek, yardım etmek ve umut vermek için etkin bir karşılık verir.
Matta’nın öyküsü başladığı gibi güzel biter. Adamların gözleri açılır ve O’nu takip ederler. Ancak onlar, henüz gözleri açılmadan önce de O’nu takip ediyorlardı. Daha şifa bulmadan önce O’na güvenmişlerdi. Peki ya biz? Sadece duamız cevaplandıktan sonra mı izlemeye başlıyoruz? Yoksa Tanrı sessiz kalsa dahi takip ediyor muyuz?
Düşünün: Kederinizin içerisinde, İsa’nın “Sizin için ne yapmamı istiyorsunuz?” sorusuna hangi belirgin cevabı verirsiniz?
Düşünün: Keder sizi Tanrı’nın iyi yüreğine karşı körleştirir. İsa’yı Davut Oğlu Mesih olarak görmek size nasıl yardımcı olabilir?
Düşünün: Şifa ısrarla dilekte bulunmayı ve pes etmeden güvenmeyi gerektirir. Kederinizin içerisinde İsa’ya ısrarla sunduğunuz dua nedir?
Yazar: BOB KELLEMEN