İsa Mesih’in öğrencilerinin tutumları arasında en şaşırtıcı olanlardan biri de “aralarında kimin büyük olduğunu” tartışmalarıdır. Yaklaşık üç sene boyunca İsa Mesih’in en temel karakter özelliklerinden birisi olan alçakgönüllülüğünü görüp, öğretilerini dinleyip de bunu tartışmaları biraz tuhaf gelmiyor mu?
İncil’i ilk okuyan birisi bile İsa Mesih’in alçakgönüllü tutumunu hemen anlar ve hayran kalır. Ama öğrenciler birebir O’nunla yaşayıp yine deüstünlük için tartışabiliyorlardı. Çünkü alçakgönüllülük teoride kolay ama pratikte en zor uygulanan tutumdur.
Oysa beni Mesih’e benzer kılan şeydir alçakgönüllülük. Tanrı’nın benzeyişinde yaratılan kadın aslında; “ezer”dir. (Yar 2:20-22) Bir yardımcı, tıpkı kendinin İsrail halkına yardım ettiği gibi aynı kelimede kadını tanımlar. “Ezer”. Böyle bir benzerlikle yaratılan biz kadınlar en sonunda Mesih’in benzerliğine dönüştürülme umudunu taşırız en sonunda. Rab bizi “ezer” olarak yarattığında bir yere koyar. Ne aşağıdır kadın ne de yüksekte. Tam olması gereken yerdedir.
Her şeyin yenilendiği bu yeni yaşamda kendi yerimizi bilmek Mesih’e benzer olmanın bir parçasıdır. Alçakgönüllülük kendini olduğundan daha yüksek görmekten sakınmanın yanı sıra bizi kendimizi olduğumuzdan daha aşağı görmek değildir. İsa Mesih “göklerin egemenliğinde en büyük kim” (Mat.18:1) diye sordukları zaman öğrencilerinin önüne bir çocuk çıkarır. Çocuk ortada durur. İsa’nın koyduğu yerde. Ne ileri ne geri.
Hâkimler kitabında bir kadın lider olarak karşımıza çıkar Debora. (Hak.4-5) En başta görürüz ki herkes ona danışmaya gelir. İsrail’de bir anadır kendi deyimiyle. Savaşa gidecek bir erkek aradı. Ortadoğu’da o dönemin gerekli koşullarında uygun olanı yapması için. En üstün olma düşüncesinden çok uygun olanı düşünerek alçakgönüllülükle çağırdı Barak’ı. Ancak bu görev reddedilince Debora Tanrı’nın onu koyduğu yerden ne ileri gitti ne geri. Kendine verilen bu görevi yine aynı olgunlukla devralarak devam etti.
Savaş Alanı
Bir lider olarak alçakgönüllü olmak sizin her gün mücadele edeceğiniz bir savaş alanıdır. Hizmetiniz, davranışlarınız, yaptıklarınız, tutumunu, konumunuz sürekli birileri tarafından eleştirilir ki onlara alçakgönüllü bir şekilde karşılık vermeniz beklenir. Aynı şekilde tüm bunlar sürekli bazı kişiler tarafından övülür ki bu durumda da alçakgönüllü olup uygun tavır gösterip yanıt vermeniz beklenir. Ancak benlik her iki durumda da kendi bildiğini okur çoğu zaman. Ya eleştiriyi tersleyip kendimizi savunmaya geçeriz ya da övüldüğümüzde kendimizi beğenip, yaptıklarımız konusunda gururumuzu besleriz. Kendimizi bir türlü bu kısır döngüden kurtarmamız mümkün değilmiş gibi görünür. Ne yapsak?
Bir önder örneği olarak İsa Mesih’in alçakgönüllü tutumu bizim için cesaret verir. Başlı başına bu dünyada yaşamak bile O’nun için bir alçalma olabilirdi ama o daha da fazlasını yaptı; hizmet etti, haklarından vaz geçti, yardım istedi, yapabileceklerini yapmadı, sustu, zayıflık içindeydi, kendini feda etti.
Kadınlar olarak aslında toplumsal olarak bir dışlanmışlık, değersizlik ve baskılanmışlarımız var. Bu yüzden İsa Mesih’in neler hissettiğini anlama konusunda bir nebze olsun empati kurabiliriz. Fedakarlık konusunda da Rab’bin ne dediğini anlarız; kadın pek çok şeyinden feragat etmiştir çünkü; geleceğinden, hayallerinden, bazen sevdiğinden, işinden, uykusundan, düşüncelerinden, hislerinden…
Filipi kilisesine Pavlus “Mesih’in düşüncesi sizde olsun” (Flp 2:5) dediğinde İsa’nın alçakgönüllülüğünün tüm haklarından vaz geçip Baba Tanrı’nın verdiği işi yaptığından bahseder. İsa Mesih, Baba’nın onun koyduğu yerde hizmet eder. Ne ilerisini arar ne geriye bakar. Ama O’nu yücelten en sonunda Baba’dır.
İsa Mesih’in hizmetkâr ve fedakâr yüreğini bile, kadınlar olarak Rab’bin bizi koyduğu yerde hizmet etmek kendinden başka biriymiş gibi davranmak değildir. Bize verilen armağanlar, yetenekler, fırsatlar ve statüyü alçakgönüllülük adına reddetmek değildir alçakgönüllülük. Ama bize verilenlerle “İsa Mesih’in düşüncesi” bizde olacak şekilde Rab’bin bizi koyduğu yerde hizmet etmektir. Sevgisini, kendi konumumuzda hizmet ettiğimiz kişilere aktarmak ve O’nun hizmetkârlığını ve fedakârlığını açıkça göstermektir.
Alçakgönüllülüğümüzün Nedeni
Mesih’ benzer olma umuduna sımsıkı tutunmaktır alçakgönüllülüğümüzün nedeni. Bizdeki düşünce yenilendikçe Tanrı’nın bize bahşettiklerini yine O’nun için kullanmanın getirdiği esenlik ve güven artık kimsenin bizim hakkımızdaki düşüncelerini önemsemeden devam etmemizi de sağlayacak. Övgü ya da yergi bizim alçakgönüllülüğümüzü etkileyecek şeyler olmayacak sonunda. Alçakgönüllülük zaten bizimle özdeşleşmiştir.
Debora daha iyi bir yer istemedi, Barak’ın yerini almak ya da daha büyük bir statüye çıkmak değildi niyeti. Ancak görevin yapılmadığını bildiğinde yine de insiyatif alıp Tanrı’nın işini yapabildi. Sonunda söylediği ezgide Tanrı’nın kazandığı zafere Barak’ı ortak eder kendisiyle birlikte. Çünkü gururlanmaya ihtiyacı yoktu. Kendi yerini, konumunu, ne yapıp yapamayacağını, Tanrı’nın ona verdiği değeri biliyordu.
İsa Mesih’in alçakgönüllülüğü hem kendi konumunu hem de bunu bizim yararımızı kullanmasından gelir. Kendisi kendi yarattığı insana hizmet edip onlar için kendini feda ettiğinde kendisinin tek biricik Tanrı Oğlu olduğu gerçeğinden hiç uzaklaşmadı. Ne daha iyi bir statü, ne başkalarını ezmek, ne herkesten üstün olmak ne de sevilmek arzusuyla dolu olmadan bize verilenleri değerlendirmeye çalışmak en büyük sorumluluğumuz. Sahip olduğumuz her şeyin, armağanların, yeteneklerin, konumun bize Tanrı tarafından yine O’nun egemenliği için verildiğini bilmek bizi alçakgönüllülük düşüncesinde atacağımız adımlarda yönlendirir.
Hizmetkâr ve Fedakâr bir yürekte İsa Mesih’le birleşen bizler O’nun bize verdiklerini kabul edelim. Mesih’e benzer olmaya devam ederken ne daha fazlasına ne de geriye bakmadan ilerleyelim. .
[1] Mat.18:1; Mrk. 9:34; Luka 9:46
Yazar: BANU ÇELİK