Ya RAB, nasıl tiksinmem senden tiksinenlerden? Nasıl iğrenmem sana başkaldıranlardan? Onlardan tümüyle nefret ediyor, onları düşman sayıyorum. (Mez. 139:21–22)
Haklı ve günahlı öfke üzerindeki üç günlük derin düşünme sürecimi- zi, dördüncü yüzyılın kilise babalarından Aziz Augustinus’un yardımıyla noktalıyoruz. Augustinus, tövbe ve imanla Mesih’e dönmeden önce hita- bet öğretmeni olarak kariyerine başlamak amacıyla Roma’ya geldi. Oraya vardığında öğrencileri bir araya getirmeye başladı ama kısa süre içinde bu öğrencilerin çoğunun öğretmenin gelirini azaltmak için bir hileye başvur- duklarını fark etti.
Peki, Augustinus’un bu durum karşısındaki tepkisi ne oldu? “Yüreğim onlardan nefret etti ama bu ‘kusursuz bir öfke’ değildi (Mez. 139:22). On- lara duyduğum nefret, onların tümüyle kanun dışı şeyler yapmalarından çok bana sıkıntı çektirmelerinden kaynaklanıyordu.”1 Başka bir deyişle Au- gustinus’un nefreti, suçluların Tanrı’nın haklı yasasını çiğnemelerinden ziyade kendisine ve maddi kaybına odaklandığı için, mezmur yazarının haklı öfkesinden eksik kalıyordu.
Ancak daha sonra, Mesih’e iman etmesinin ve bir Hristiyan olarak gelişim göstermesinin ardından, Augustinus bu suçlulara daha haklı bir öfkeyle bakmaya başlamıştı. Değişen ne oldu? Onun Tanrı bilinci değiş- ti. Augustinus’un suçlulara yönelik öfkesi artık kendisini değil, Tanrı’yı reddetmelerine odaklanıyordu. Augustinus konuyu şöyle sonuçlandırıyor: “Ancak o zamanlar, onları sevmekten ve onlar için iyilik dilemektense, kendi adıma onları kötü oldukları için sevmemeyi yeğliyordum.”2
Augustinus, 4. ve 5. günlerde gördüğümüz şeyleri onaylıyor. Öfke en nihayetinde bir yürek sorunudur. Altta yatan niyetler önemlidir.
Eşiniz sizi gücendirdiğinde, çocuklarınız sözünüzü dinlemediğinde, kayınvalideniz sizi eleştirdiğinde, bir kilise üyesi size hakaret ettiğinde, patronunuz size haksızlık ettiğinde (bu durumların her birindeki size za- mirine dikkat edin) kendinize şu soruları sorun:
- Kızgın duygularınızın ortasında, öfkenizin gerekçesi Tanrı mı yoksa siz misiniz?
- Kimin daha çok gücenmiş olduğunu düşünüyorsunuz? Siz mi, İsa mı?
- O kişinin size yaptıklarından ötürü mü yoksa bu günahları kanlı çar- mıhta üstlenen Kurtarıcı’ya yaptıklarından ötürü mü kızgınsınız?
- Tanrı’nın adına leke sürüldüğü için mi yoksa gururunuz incindiği için mi öfkeniz kabarıyor? Augustinus’tan ders alın: Haklı öfke, kişisel yaralarınızdan ya da inti- kam arzunuzdan ötürü değil, bir başkasının Tanrı’ya karşı işlediği günah- tan ötürü doğar.
Düşünün: İmanlılar zaman zaman 19-22 ayetlerindeki “nefret” diline takılırlar. Kutsal Kitap bilginleri bu tür metinleri beddua- lar olarak adlandırırlar. Yani bu metinler Tanrı’ya kötüleri yargı- laması için sunulan yakarışlardır. Bunları barbarca ya da Hristi- yan karşıtı olarak reddetmek yerine, Kutsal Ruh’un esini olan bu metinler size üç şekilde yardımcı olsun: size Tanrı’nın, kendisini reddedenlere yönelik yoğun gazabının ciddi göstergelerini sun- sun (7. günü hatırlayın), Tanrı’nın imanlıları o hak edilen gazap- tan esirgeyen kurtaran lütfunu hatırlatsın (8. günü hatırlayın) ve kaybolanlar için dua etmeniz ve onlarla Müjde’yi paylaşmanız için harekete geçmenizi sağlasın.
Harekete Geçin: Bugünkü mezmur şöyle sonuçlanıyor: “Ey Tan- rı, yokla beni, tanı yüreğimi, sına beni, öğren kaygılarımı. Bak, seni gücendiren bir yönüm var mı, öncülük et bana sonsuz yaşam yolunda” (Mez. 139:23-24). Tanrı’dan yüreğinizi araştırmasını ve öfkenizin incinen gururdan, kişisel yaralardan, intikam arzula- rından ya da Tanrı yerine sizi merkez alan herhangi bir şeyden kaynaklanıp kaynaklanmadığını kavrayabilmenize yardımcı ol- masını isteyin. Eğer durum buysa, pastörünüze ya da hikmetli bir Hristiyan dostunuza gidip öfkenizi itiraf edin ve yardım isteyin.