Çocuğun elini tutarak ona, “Talita kumi!” dedi. Bu söz, “Kızım, sana söylüyorum, kalk” demektir. On iki yaşında olan kız hemen ayağa kalktı, yürümeye başladı. Oradakileri derin bir şaşkınlık aldı. (Mar. 5:41–42)
Bir kız ölmüştür. “Arkadaşlar”, Eyüp’ün danışmanları gibi öğüt verirler: “Tanrı’yı kederinle rahatsız etme, Yair! Kızın öldü. Artık çok geç” (bkz. Mar. 5:35). Umudu yitirmek, yaygın ancak üzücü bir tepkidir. Biz bu tepkide kendimizi görüyor muyuz? Belki hayat bizleri öylesine ezmiştir ki, 2. Krallar 4. bölümde Elişa’ya “Beni umutlandırma demedim mi?” diyen kısır Şunemli kadın gibiyizdir. (2.Kr. 4:28). Bazen hayat bizi öyle gücendirmiştir ki, umutlu olanlarla birlikte umut edemeyiz. Bunun yerine, başkalarında olumlu beklentinin kırıntısını dahi görsek, heveslerini kırarız.
Korkma, İman Et
İsa’nın öğüdü farklıdır. “Korkma, yalnız iman et!” Korku kayıplara verilen diğer yaygın tepkidir. Ancak bu tepkiye karşı koymanın en iyi yolu Tanrı’nın sevgi dolu mutlak egemenliğine inanmaktır. Hangi tepki bizi tarif ediyor: korku mu iman mı? İsa, Yair’e artık korkmamasını öğütlüyor. O anki koşullarda korku normal bir insan tepkisi gibi görünüyor. Küçük kızını son gördüğünde, kız ölümün eşiğindeydi. En kötüsünden korkup en küçüğüne mi inanıyoruz? Yoksa Tanrı ve O’nun şefkatli ilgisi hakkında en iyi şeye mi inanıyoruz?
İsa, havra yöneticisinin evine girdiği zaman kedere verilen başka yaygın bir tepkiye tanık olur. “İsa, acı acı ağlayıp feryat eden gürültülü bir kalabalıkla karşılaştı” (Mar. 5:38). Onların yüreklerini bilmediğimiz için bu kederin umutsuz mu yoksa umutla dolu mu olduğunu kestiremiyoruz. Ancak kesinlikle bu kederdi.
Kayıplarımıza hangi tür tepkiyle karşılık veriyoruz? Tanrı’ya büyük umut bağlayan derin keder mi yoksa umutsuz bir keder mi?
Tanrı’nın umut sağlayışına verilen çeşitli potansiyel karşılıklar vardır. “İçeri girerek onlara, ‘Niye gürültü edip ağlıyorsunuz?’ dedi. ‘Çocuk ölmedi, uyuyor.’ Onlarsa kendisiyle alay ettiler” (Mar. 5:29-40). Güldüler. Bu gülüş Dağdaki Vaaz’da gördüğümüz içten gelen sevinç kahkahası değildir. Bu imansızlıktan kaynaklanan alaycı, küçümseyici bir gülüştür. Bizim tepkilerimizde sadece umutsuzluktan değil de O’nun yüreğinin iyiliğinden kuşkulanan bir küçümseme görüyor muyuz?
Talita Kumi!
Umudun gerçekleştiğine tanık olmalarından sonra, ikinci bir tepki verdiklerini görüyoruz. “Çocuğun elini tutarak ona, ‘Talita kumi!’ dedi. Bu söz, ‘Kızım, sana söylüyorum, kalk’ demektir. On iki yaşında olan kız hemen ayağa kalktı, yürümeye başladı. Oradakileri derin bir şaşkınlık aldı” (Mar. 5:41-42). Çok büyük bir şaşkınlığa düştüler! Grekçe sözcük
bize kendinden geçme terimini vererek şok ve huşu yaşayan bir insanı tanımlıyor. Burada inanılmaz olana inanma düşüncesi vardır.
Bu tepkide kendimizi görüyor muyuz? Doğal dünyada her şey böyle bir inanca karşı haykırsa da, biz Tanrı’nın doğaüstü gücüne iman ediyor muyuz?
Düşünün: Hayatınızda kayıplara karşı genellikle nasıl bir tepki oluşur? Umut kaybı mı? Korku mu? İman mı? Umutlu keder mi? Umutsuz keder mi? Tanrı’yı onurlandıran tepkilere nasıl yönelebilirsiniz? Tanrı’yı onurlandırmayan tepkileri ne yapmalısınız?
Düşünün: İsa size umut sunduğu zaman, Tanrı’nın iyi yüreğiyle ilgili kuşkulara kapılarak küçümsemeyle mi yoksa Tanrı’nın iyi yüreğine güvendiğiniz için inanılmaz olana iman ederek mi karşılık veriyorsunuz?
Yazar: BOB KELLEMEN